28 Şubat 2014 Cuma

CUMA

      
     Yorucu, yıpratıcı ve yoğun geçen bir haftanın Cumasına ulaştıran, Cumanın seherinde, henüz şafak sökmeden Zat'ına el açmayı nasip eden Rab'be şükürler olsun. Henüz  gün doğmadan, kimseler görmeden ellerimi uzatıp, korku ve ümitlerimden emin olabilmek, hiç bir şeyini bilmediğim gelecek zamanlarımı, sevdiklerimi, gözümden sakındıklarımı, kalbime sakladıklarımı,  kendimi, aklımı, ruhumu, kalbimi hasılı fakire lutfettiğin her şeyi ben de  Sana, yani Gerçek Sahibine  emanet edersem, o zaman gönül huzuruyla, güneşe merhaba diyebiliyorum.  Ya değilse korkuyorum, yeni doğan günün getireceklerinden. Korku ve ümit arasındayım. Ümitlerim de öyle korkularım kadar gerçek, korkularım kadar ellerimde. Her şeyin en güzelini yaratan Sen'ken, ve Sen'in rahmetin bu kadar büyükken senden istediklerim de bu dünya ve ahiret için her şeyin en güzeli... Ve önce iç huzuru... 
     Nasıl yorgunum biliyorsun... Sen'den gelecek her şey başım gözüm üstüne... "Rabbimiz yalnız sana kulluk eder, yalnız senden isteriz" (Fatiha 5)
     

24 Şubat 2014 Pazartesi

BAŞLIKSIZ YAZI

   


     Sabah saat sekiz, yağmur cama düşüyor, pırlanta gibi, her bir damlasında bir melek inermiş yeryüzüne. Rahmet olsun, bereket olsun, can olsun. Silecekleri bile çalıştırmaya, silmeye korkuyorum ta ki önümü göremeyecek oluncaya kadar silmedim pıt pıt pencereme düşen yağmur tanelerini. 
        Efendimiz'e sormuşlar ya hani bir gün bu alemde en çok neyi seversin Ey Allah'ın Rasülü diye. Ne buyurmuş Efendimiz "Gözümün nuru namaz, kadın ve güzel koku" demiş. Bu sabah şeytan dürtecek ya aklıma geldi işte, "sen ne seversin bu alemde ey Allah'ın aciz kulu" dedim. Tabi bizim gibi avamın sevgileri on binlercedir ya, sınıflarsam eğer; nesnelerin varlıkların dışında eylem olarak sevdiğim "yazmak, yazmak, biteviye yazabilmek, yolculuk yapmak ve ilim erbabını dinlemek" Dur şimdi haşa büyük konuşmuş olmayayım, sözlerim maksadımı aşmış olmasın. Bu saydıklarım beni en mutlu eden eylemlerim olsun hadi böyle düzelteyim. Ruhuma kaçmak, saklanmak, dış dünyaya, dünyanın bütün çilelerine, çirkefliklerine  pencerelerini kapatmak, içimdeki pencereden yalnız Allah'a bakmak, O'nu aramak, O'nu anmak, O'nda teselli bulmak, O'nun sevgisinden ümit etmek, yolun sonunun O'na çıkacağını bilerek ellerimi O'na uzatmak, uzanan ellerimin boş dönmeyeceğini bilmek, Sevgisi'ni hissetmek, sevildiğimi bilmek, O'na sevgi gösterisinde bulunmaya çalışmak,  huzur bulmak, arınmak gibi geliyor bunlar bana. 
       Cumartesi sabah erkenden çocuğu dersaneye bırakıp, düştüm yollara kendi başıma, kahvaltıya yetişemesem de sabahın pırıl pırıl güneşinde  yetiştim annemle babamın yanına. Benim bahçe maceram da var ya bu aralar :) Bahçeye gittik beraber, yapılacakları tespit edip, önce önünden geçen köy yolunun genişlemesi nedeniyle bozulan, bahçenin giriş yolunu onarmakla işe başladım. Küçük bir derecik geçiyormuş bahçenin kenarından bilmiyordum, (yalnız olsaydım eğilip sevecektim bu pırıl pırıl akan küçük dereciği öyle sevimli geldi gözüme) önce bu suya bir kanal aldım, bu kanal yerleştirilip, iş makinasıyla üzerine toprak çekilip bahçenin bozulan girişi yapılmış oldu. Bu hafta toprak analizleri yapılacak inşallah, (önce bunun için derin bir çukur kazmamız gerekiyormuş, bahçenin muhtelif yerlerine) sonra dikenlerden ve zararlı otlardan  arındırılması gerekiyor. Ama yağmur başladı, bu işlem için havanın iyice güneşli olması gerekiyormuş. O kadar, o kadar çok bilmediğim şeyler varmış ki, neyi nasıl  yapabileceğimi bilmiyorum hiç! Ama merak ediyorum, öğrenmeye çalışıyorum, öğrendikçe seviniyorum çocuk gibi. Toprağın dili bambaşkaymış meğer hiç duymamışız, dinlememişiz. Şimdi bu dili öğrenmeye çalışıyorum, merak ediyorum, minicik bilgi kırıntılarına bile seviniyorum, doğruları öğrenmeye çalışıyorum tamamen amatörce, acemice ama sevgiyle. Etrafımdaki herkesin bu halime meraklı gözlerle gelip geçici bir heves mi, ne zamana kadar sürecek bu ilgisi diye bakıyor olmaları beni biraz ürkütüyor. Ben de kendimden şüpheleniyorum o zaman, Allah Allah diyorum, gözümde büyütüyorum.  Becerebilecek miyim  ben de çok merak ediyorum. ;)) Beceremezsem fena madara olacağım, önce  kendime :)))) 
       
        
         

19 Şubat 2014 Çarşamba



MIZRAPTAN DÖKÜLENLER 2







    Günler günleri kovalıyor, haftalar haftaları. Bir koşturmaca, bir telaşe ile akıp gidiyor zaman. Olsun şikayetçi değilim, yeter ki hüzün olmasın. Ama bazen o da oluyor, geçen cuma günü Kalbin Sesi, Hayatın Gürültüsü yazımda bahsettiğim "dost insanı" kaybettik. Cumartesi günü cami avlusundan taa kabristana kadar yolcu ettik ebedi istirahatgahına. Mekanı cennet olsun. Hayat hüzünlerle, sevinçlerle, gözyaşlarıyla, kahkahalarla, bıkkınlıklarla, ümitlerle, oyun oyalamacalarımızla bizleri oyalamaya devam ediyor işte. Allah yeter ki yolundan ayırmasın, sevgisinden mahrum etmesin.
    Benim tabi bu yıla özel bir de toprak, çiftçilik, bağ bahçe aşkım zuhur etti ki, bir hevesle inşallah bu yıl bakalım neler becerebileceğim ben de merak ediyorum. Babam bana atıl duran bir bahçeyi verdi, geçtiğimiz pazartesi bir ziraat mühendisi ile toprağı analiz etmek için bahçeye gidecektik ama işim çok yoğun olup, akşama da uzaklardan can dostlarım geleceği için maalesef pazartesi bağ-bahçe işim kaldı. E tabi böyle daha ilk günlerden bağ-bahçe işim aksayınca haliyle biraz panik de yapmadım değil. Zaten toprak analizinden sonra güzel bir meyve bahçesi kurmayı planlıyorum. Tıpkı benden önce dedelerimin kurduğu bahçeler gibi, bakımlı, pırıl pırıl verimli bir bahçem olsun hayal ediyorum. Ne kadar pırıl pırıl ne kadar bakımlı olacak bakacağız. Çünkü maalesef bu konuda hiç bir bilgi ve beceriye sahip değilim sadece hevesli ve hayalperestim.  Bu da bir işime yarar mı vallahi bilmiyorum :) Gelişmeleri sizlerle paylaşırım inşallah :))
      Bir de kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyen fotoğrafçılık merakı sardı fakiri ki sormayın :) Bir ara da vakit bulabilirsem bu konuya çalışmayı planlıyorum. Makro fotoğraflar, renkler, renklerle oynamalar beni benden aldı. Aslında ne kadar da güzel bir hobiymiş nasıl şimdiye kadar keşfedememişim ben bile şaşırdım kendime. İnsanın, baharı, çiçeği, böceği, var olan her bir şeyi  kendi objektifinden, kendi penceresinden arşivlemesi şahane bir şey olurdu. Ömrümüz olur, imkanımız elverirse bunu da not defterimizin bir kenarına yazmış olduk. Sevgiyle kalın efendim, bir dahaki postta görüşmek ümidiyle...

10 Şubat 2014 Pazartesi

BAHAR


     Günaydın, özlemişim bloğumu, içim pır pır ederek, sevgiyle dolaştım gönül sarayımda. Selam vermeden kapatmayayım dedim. Güneşli bir bahar yağmuru var bugün pırıl pırıl, sıcacık, toprak kokulu bir sabah. Oh nasıl da mutlu etmeye yetti beni. İçimde bir ümit, bir yaşama sevinci, çiçeğe durmuş ağaççıklara bir minnet duygusu. Sevincim; tekrar kar, soğuk, is, pus gelirse bu güzel ağaççıklar da bizim gibi üşüyüp bahara küsüverirse kaygımı bastırmaya yetiyor şükür. Baharda başlayabilirim tekrar spora, on milyon yüz birinci diyetime,  on milyon yüz birinci sağlıklı yaşama niyetlerime :)) Yağmur damlacıkları vuran pencerenin önünde minik sığırcık kuşları da pek mutlu olmalılar benim gibi ki şakıyıp duruyorlar sabah sabah... Allah'ım sen nelere kadirsin, sana sonsuz şükürler olsun, ışığını, güneşini, baharını, çiçeğini, böceğini, yağmurunu, sevgini esirgeme bizden.
      Sevgiyle kalın, pinterestten  seçtiğim bahar resimleriyle bitireyim bugün de. Ben  de Ayşem'e bakacağım gelmiş mi? www.ayseninkozasi.blogspot.com





6 Şubat 2014 Perşembe

MIZRAPTAN DÖKÜLENLER 1



      Yaşarken en çok yaptığı işe, mesleğine zaman ayırıyor insan. Mesleğimizi, işimizi icra ederken hayatımızın 40-50 yılını belki de işimizde geçireceğiz,  meslek lisesinde ve  üniversitedeki okuyup üflemeler, stajyerlikler hariç bir 20 yılı devirdik de geri kalan 30 yılı, yerin üstünde mi hesapla geçiririz, altında mı o belli değil şimdilik :)   Öyle böyle değil, bir günün en az on saatini, bir haftanın en az 5 gününü, bir ayın en az 22 gününü, bir yılın en az 240 gününü ve nihayet bir ömrün çocukluk hariç belki de tamamını mesleğini ilk başlarda icra etmeye çalışıp çırpınarak, zaman geçtikçe de icra ederek geçiriyorsun. Ama bizimki gibi bazı mesleklerde sürekli kendini güncellemek, yasaları takip etmek, iletişim teknolojisini iyi kullanmak farz. Her yıl yeni yasalar, yeni uygulamalar çıkan güzel ülkemde yarım akılla, yarım yamalak bilgiyle bu işi yapmak pek mümkün görünmüyor haliyle.  Ama şu da bir gerçek ki bu meslek de bizde aklı barındıracak fiziki bir beyin bırakmayacak. Her nevi stres mevcut. Mazallah öyle geniş bir yelpazede çalışıyoruz ki, on parmakta yirmi marifet şart...