2 Eylül 2014 Salı

BEDEL!...

           Zamanda kopuş varmış sanki. Bir yerde yedi uyurlar gibi üç yüz yıl olmasa da üç beş yıl kopmuş gibi oluyor. Ya da ben öyle hissediyorum. Bazen her şey anlamını, zamanını, mekanını yitiriyor. Bir çeşit beynin kendini saklaması gibi. Vücutta kaybolup kendisi olmadan her şeyin anlamsızlaşacağını seyre dalması gibi. Ruh ya da beyin bizi değiştiren, renklendiren, sevdiren, ittiren, çekici kılan, ayrıştıran, yöneten, elinde tutan. Ne diyelim veren Allah'a sonsuz şükürler olsun. Allah bedenimizle ruhumuzu birbirinden ayırmasın. Mazallah biri diğerinden geri kalınca veya beden ruha yetişemeyince ayrı bir maskaralık zuhur ediyor. Allah işte öyle güzel bir ölçü ile yaratmış ki burda aklıma Şeyh Galip'in şu mısraları geliyor;
            Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen,
           Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen.
Yani "kendine dikkatlice  bak, sen alemin özüsün, sen varlıkların gözbebeği olan insansın." Tabi Türkçe'nin zenginliği işte burada. Şeyh Galib'i nasıl anlamak istersen öyle anlama özgürlüğünü kim kısıtlamış ;)) Dil'in ahengi ve güzelliği... Şeyh Galip bu mısraları günümüz kadınları için söylemiş sanki. Bir kaç gündür feysbukta hanım arkadaşlarımı eşleriyle görür oldum. Her bir çiftte ağzım şaşkınlıktan açık kaldı. Erkekler Cem Yılmaz'ın reklam filmindeki Hollywoodda böyle yaşlandırıyorlar diyerek yaşlı adamı pudraya boğması gibi adamlar yaşlanıp gitmiş, kadınlar mazallah gençlik iksiri yutmuş gibi dimdik ayakta :))) Ay ne fena bir durumdur bu. Tıpkı bedenle ruhun ayrışması gibi geliyor bana. Adam belli ki hayatı kazanmak için çok mücadele veriyor, kadın da o arada yaşlılığa karşı mücadele vermiş. Adam kapitalist, vahşi, ezen ezene, kıran kırana iş yaşamında ayakta durmaya çalışırken, kadıncağız da diyetisyenlerle, güzellik uzmanlarıyla, kremlerle, besin destekleriyle yaşlılığa karşı dimdik ayakta durmuş.  Şimdi hanım arkadaşlarım iyi ki bloğumu okumuyorlar mazallah binbir savunma duyardım; çocuk baktık, yemek yaptık, temizliğe kadın bile almadık, hep destek olduk, hep arkalarında durduk vs. vs... Ama en iyi dayanıp döşenmiş evlerde, en iyi arabalarda, en iyi kılık kıyafetlerle salınmanın bir bedeli var ve bu bedeli de bir ödeyen!... 
    Bu kadar kısa zamanda fiziken bu kadar değişmelerine sebep olan hayat yükü bana ister istemez şunu dedirtiyor "değer mi?" Gençliği bile tarumar etmeye yeten üç-beş yıl ise, hayatın geri kalanını dünyamızı imar etmek için çırpınmaya değer mi??
       (Düşüncelerin yazıyla kendine hayat bulması)

9 yorum:

  1. Çok samimi çok okunası olmuş bu post yazan ellerinize yazdıran yüreğinize sağlık.. Ahir zaman diyorum ve sevgilerimi bırakıp kaçıyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgi bizden olsun sevgili Esen. Postu yazdıktan sonra yayınlayıp yayınlamamakta çok tereddüd etmiştim. Güzel sözlerin içimi ısıttı varolasın. Evet ahir zaman! Çok doğru bir tesbit. Zira eskiden köylerde ya da kırsalda kadınlar daha çabuk çökerler ve hatta önce göçerlerdi. Şimdi tam tersi oluyor sanki ;))

      Sil
  2. takipteyim sizi de beklerim http://zeynepderen.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
  3. ne güzel bir yazı olmuş. Her şeyin bir bedeli var değilmi ve herşey geçici

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Nihalciğim ne güzel gönlün var senin.

      Sil
  4. Beden yaşlanıyor ama ruhun bundan haberi yok. Ne acı verici değil mi? Özellikle kadınlar bunu kabul edemiyor bence ve bu daha zavallı bir durum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatın gerçekleri ile yüzleşebilenler daha barışık daha mutlu yaşlanıyorlar, darısı başımıza Kadriyeciğim.

      Sil