28 Mart 2016 Pazartesi

HER GÜNE MUTLULUKLA UYANMAK...

         2015 'in sonlarına doğru ofisimi açmaya karar vermemden bu güne kadar meslekle ilgili okumaktan, notlar almaktan, konudan konulara atlamaktan, her gün yeni bir şeyler öğrenmekten ve bununla aynı süreçte devam eden okulun sınavları için mecburi okuma/öğrenme eylemlerinden herhalde iyice sıkılmış olmalıyım ki geçen haftalarda tuhafiyenin önünden geçerken ani bir kararla girip kendime dantel ipi ve tığ almış halde buldum :). Ne öreceğimi veya ne yapacağımı elbette ki bilmiyordum ama dantel ipini bir kaç gün yanımda taşıyıp durdum, şimdi de salondaki orta sahpanın üzerine koydum orda bir haftadır tutuyorum onu :). İnsan beyni enteresan. Nedenini bilmiyorum, örmüyorum ama ona bakmak beni rahatlatıyor. Galiba beynim sıkışınca farklı bir obje ile kendine yeni bir kapı aralamış oluyor. Eskiden böyle durumlar için biyografi, anı veya tarih romanı  tarzında kitaplar da bana iyi gelirdi ama son zamanlarda hem istediğim tarz ve kalitede bulamadığım için hem de zorunlu okuma eylemlerinin fazlalığından mıdır bilmiyorum okuyamaz oldum.  
          Bir kez daha Allah'ın hiç bir gayret ve emeği karşılıksız bırakmadığını şükürler olsun ki gördüm. Hem işimde, hem de kilo verme konusunda bir arpa boyu da olsa yol almaya başladım. Elbette her ikisi için de önümde halen upuzun bir yol var. Ama hiç değilse emek ve gayretin bir sonucu olduğunu az buçuk görmeye başladığım için yoluma ümitle devam etmek şimdi daha kolay.  18 yıl boyunca yoğun stresli iş hayatımın beni benden aldığına her gün yeniden yeniden şahit oluyorum. Belki de şükrüm bu nedenle sonsuz. Allah her kimin ne mutsuzluğu varsa ondan kurtulacak güç kuvvet ve fırsat versin. Modern sanayileşme devrinin çarklarında ezilip gitmekten ve kapitalizmin acımasız düzeninde harcanmaktan bizleri muhafaza etsin. Hepimize yaşadığımız her güne şükür, sağlık ve mutlulukla  başlamayı diliyorum. Sevgiler...  
  

14 Mart 2016 Pazartesi

ZAMANI SEVMEK...

        Akşama sabaha yeni bazı notlar düşeyim kendim için elektronik tarihçe olarak nitelendirdiğim bloga derken işte yine Ankara'daki patlama olunca yazılacaklar, yaşanmışlıklar da teferruat oluyor :( Ne diyeceğini şaşırıyor insan. Bu sanırım bizim bulunduğumuz coğrafyanın kaderi. Bugünlerde okul nedeniyle okuduğum derslerde bolca Türk Ekonomi, Türk İdare tarihi vb derslerde geçmişten günümüze yaşanmışlıkları yeniden okuyup şaşırıyorum. Hep mi tarih tekerrür edip durur :( Yani insanın aklı almıyor iklimsiz, karlı buzlu Norveç, denizi doldurup toprak edinmeye çalışıp üretim yapan Hollanda, kuzeydeki diğer müreffeh Avrupa ülkeleri veya Hong Kong, Singapur nasıl oluyor da bizden kat be kat müreffeh olabiliyor. Bizim millet olarak günahımız Türk veya müslüman olmak mı? 1990 lı yılların başında bir müddet yaşadığım Zongulda'ğa ilk yerleştiğimiz zamanlarda, Düzce ile mukayese edip kendi memleketime ne acımıştım. Zonguldak devletin tüm yatırımlarını yağmur gibi yağdırdığı bir ildi o zamanlar. O tarihlerde Düzce'de ise devletin bir kaç lise ve uyduruk bir hastaneden başka hiç bir şeyi yoktu. Bu ayrımcılık işine oldum bittim ayar oluyorum. Aklımın ilk ermeye başladığı zamanlardan beri ilgim hep haksızlıkların, ayrımcılığın, adaletin hakkıyla dağıtılmamasının üzerinde oldu. Bunu görmezden gelenlerden nefret ettim. Bu yüzdendir kapitalizmden nefretim, bu yüzdendir komünizmden veya diğer insan onurunu hiçe sayan tüm sistemlerden tiksinmem. Maalesef ki adalet ve huzur bizim yaşadığımız bu coğrafyaya  ait bir kavram olamadı, olamıyor :(  Biraz kendimizi toparlamaya, millet olarak biraz yüzümüz gülmeyegörsün anında hevesimiz kursağımızda bırakılıyor. Ülkem için, milletim için, şehrim için, evladım, kardeşlerim, kendim için ümitli olmak istiyorum ve dua ediyorum. Lütfen siz de edin.        Zamanın geçiyor olması aslında öyle güzel bir nimet ki, beraberinde yaşanmış olan zorlukları ve üzüntüleri de alıp götürüyor. Dün evde ofisimi yeni açtığımda aldığım notları görünce gülümsemiştim. O zamanlar o yapılacak işlerin gözümde ne kadar büyüdüğünü, stres ettiğimi hatırlayıp, hepsinin halletmiş olmanın mutluluğunu hissederek. Zamanı bu yüzden çok seviyorum. Çünkü insan her geçen zamanda daha da güçlenerek, büyüyerek, öğrenmiş, tecrübe etmiş olarak, kendini tanıdığı için hayatı daha kolay ve  mutlu yaşamayı becerebiliyor. Daha ne olsun ki...